Kent Nedir ? İlk bakışta komik bir soru gibi geliyor. 4 yaşındaki bir çocuğa ait olan, ‘Uçaklar nasıl uçuyor ?’ veya ‘Gökyüzü neden mavi ?’ sorularına benziyor. Bu sorulara verdiğimiz cevaplar bazen kendimizi bile tatmin etmiyor. Peki gerçekten, kent nedir ? şehir nedir ? kent ve şehir arasında fark var mıdır ?

Birçok düşünür kent ile şehir arasında farklılıklar olduğuna inansa da TDK’ya göre; kent, Farsça şehir sözcüğünün Türkçedeki karşılığıdır.

Şehir olgusu tarihin hemen her döneminde ve coğrafyasında değişik anlamalara sahip olan dinamik bir kavramdır. Bu yüzden de, her zaman ve her ülke için geçerli olabilecek bir şehir tanımı yapılamadığı görülmektedir.

Milattan önce Aristo; şehirleri, insanların daha iyi bir yaşam sürmek için toplandıkları yerler olarak tanımlarken, bugün şehir kavramının tanımlanmasında istihdam yapısı, ekonomik faaliyet, nüfus yoğunluğu gibi çok daha farklı kriterler kullanılmaktadır. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte kentsel mekanların biçim ve işlevlerinin değişmesi, bu nedenle sosyoloji, tarih, coğrafya ve ekoloji gibi birçok bilim dalının inceleme alanına girmesi ile kentin tanımlanmasında çok farklı yorumlar ortaya çıkmıştır.

Milattan önce kentlerin her biri bir devleti ifade ederken, günümüzde bir ülkenin topraklarında asayişi sağlayan ve hizmet veren yönetim merkezleri olarak karşımıza çıkıyor.

Orta Çağın en önemli kent tanımı, Marver’in ‘’Duvarlarla çevrili insan yerleşimleri.’’ ifadesidir. Marver; tanımında, orta çağın en belirgin yapılarından ve aynı zamanda dış tehlikelerden korunmak için yapılan kaleleri ele alıp, insanların korunaklı bir şekilde yaşayabildikleri yerin kent olduğunu söylemiştir. Kent tarihçisi Pirenne’de hiçbir uygarlıkta kent yaşamının ticaret ve sanayiden bağımsız olarak gelişmediğini belirtmekte, dolayısıyla kentin varlığını ekonomik gerçeklere dayandırmaktadır.

Tıpkı Pirenne ve Marver gibi, ünlü düşünür İbn-i Haldun da, insanların toplu halde göçebe yaşantıdan şehir yaşantısına geçme isteklerini ekonomik ve güvenlik ihtiyacı çerçevesinde ele alır.

Kent nedir ? sorusuna mutlak bir cevap aramak hayal kırıklığına sebep olabilir. Felsefeci Kürşat Bumin’in de belirttiği gibi, kente pek çok açıdan yaklaşılabilir. Gökdelenleri, geniş yolları, parkları olan her yere kent denmeyebilir. Çünkü ‘’Kent insanın, en insan olduğu yerdir…’’ der ünlü mimar Cengiz Bektaş. Kentler sadece beton ormanlardan veya tam tersi ekolojik bir bütünleşmeyle oluşmazlar. Kenti kent yapan kentlileşebilen insanlardır.

Ruşen Keleş’e göre; kentlerin sorunlarının asıl kaynağı, toplumların kentlileşemeden kentli olmalarından kaynaklanır. Kent sadece fiziki bir unsur değil, kültürün yollarda gezindiği en az bizim kadar canlı bir organizmadır. Toplum kenti belirleyen en önemli etmenlerden biridir. Kent en gelişmiş durumuyla etik bir insan birliğidir. İnsanoğlu belli bir gelişmişliğin ardından köy denilen; küçük homojen yapısından kurtulup, gittikçe heterojen bir topluma dönüşmeye başlamıştır.

Tönniese; kenti, köy ile arasındaki farktan yararlanarak anlatmıştır. Tönniese köyü sıcak, samimi, kültür ve ırk bakımından farklılaşmamış yani homojen bir topluluk olarak; kenti ise; ırk, sosyo-ekonomik statü ve kültürel sistemleri bakımından farklılaşmış yani heterojen bir topluluk olarak tanımlamaktadır. Ancak farklı toplulukları simgeleyen insanlar tek bir toplum oluşturabilirse saygı ve hoşgörü ortaya çıkmakta ve kentlileşme yolunda bir adım daha atılmaktadır.

Louis Wirth ise tanıma sayısal yaklaşmış ve kentlerin derecelendirilmesinde 3 etken olduğunu söylemiştir. Nüfus büyüklüğü, yoğunluğu ve heterojenliği. Üç etkende yüksek değerlerde çıkıyorsa bir yere kent denilebilir demiştir.

Şehir kusursuz bir uyum alanı değil, bir çatışma alanıdır. Benzer işleri yapan ve aynı şeyleri düşünen insanların değil, farklı işleri yapan ve farklı düşünen insanların beraber mutlu oldukları yerdir. Şehir, kültürdür, felsefedir, tarihtir, siyaset, ekonomi, insanın yaşadığı ve gelişebileceği yegane yerdir. Şehri çıkar sağlamak ve rant için bir obje olarak görmek, yaşadığı alanı sadece sömürmektir.

Hount’a göre bir kentten söz edebilmek için sosyolojiye başvurmak gerekir. Hount kent için ‘Kent, insanların birbiriyle buluştukları, malların değiş tokuş edildiği, fikirlerin yayıldığı bir ilişkiler ve kararlar merkezidir.’ demiştir. İnsanlar kenti sosyalleşmek ve gelişmek için bir araç olarak kullanmalıdırlar.

Marksist düşünürler ise şehirleri sınıf savaşımı için bir araç olarak görmüş ‘’kapitalist oyununun en önemli sahneleri’’ olarak nitelendirmişlerdir. Bu bakış açısına göre şehirler, toplumun ve üretim biçiminin yapılandırdığı alanlardır. Sonuç olarak şehir, sosyolojiden ekonomiye, savaştan mimariye ve siyasete kadar uzanan bir çok disiplinin ortak konusudur.

Şehir her ne kadar yaşayan bir organizma, insan ürünü olsa da bilimsiz bir kentten söz etmek mümkün değildir. Teknik anlamda kent olma kriterleri ülke, bölge gibi ölçeklerde farklılıklar göstermektedir.

Bir yerleşim yerine şehir niteliğini kazandıran özellikler arasında o yerleşim yerinin nüfusunun büyüklüğü ile birlikte, nüfusun yapısı, toplumsal ve ekonomik özellikleri gibi etmenler vardır.

Sadece nüfus büyüklüğünü ele alırsak nüfusu 5.000 olan yerleşimlere kimi ülkeler şehir adını verirken, nüfusun 20.000’den az olan yerleri şehir saymayan ülkeler de vardır.

Nüfus büyüklüğü, yoğunluk ve heterojenlik gibi niteliklerin şehri tanımlamakta ölçüt olarak kullanımı yetersiz kalmıştır. Kimi yerlerde yerleşim yerinin yönetsel statüsü, şehir olmanın ölçütü olarak dikkate alınır. Nüfus ya da yönetsel statü ölçütlerinin yetersizliği, kenti tanımlamak için yetersiz kaldığından başka arayışlara gidilmiştir. Bunların başında, yerleşim yerinin ekonomik yapısı gelmektedir.

Bir yere şehir adının verilebilmesi için o yerin çalışan nüfusunun ağırlıklı olarak sanayi yada hizmet sektöründe çalışması, tarım faaliyetlerinin yoğunluğunun az olması gerekmektedir. Aynı şekilde şehir toplumunun da sürekli kendisini geliştirmesi gereklidir.

Özetleyecek olursak Kent kavramını farklı topluluk birimlerinden oluşan yüksek yoğunluklu, kendi yönetim birimleri olan ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan, tarım sektörünün azınlıkta, sanayi ve hizmet sektörünün çoğunlukta olduğu, sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan yerleşme birimi olarak tanımlayabiliriz.

Kaynakça

Türkiye’nin Şehircilik Portalı

Spread the love

Bir yanıt yazın