Terminolojik olarak “Şehir” mi “kent” mi ayrımına girmeyeceğim. Şehir kavramı ile Kent kavramını ayrı değil, aynı anlamda gören bir yaklaşımla “kent” terimi üzerinden değerlendirmemi yapmakistiyorum.

İdeal kent nüfusu, ideal kent formu, ideal kent büyüklüğü (coğrafi olarak) değerlendirmeleri için kriterlere bakmak lazım. Neye ve/veya kime göre.

İdealden kasıt eğer, mantıksal bir yapı ise, değerlendirmemiz yine başka olacaktır.

Burada bir terim daha bulunmaktadır. “Optimum Kent….” Coğrafi büyüklük olarak, nüfus büyüklüğü olarak, ekonomik büyüklük olarak vs. Burada bir başka yöne daha değinmek istiyorum. O da “ideal kent” arayışı, “optimum kent” arayışıyla aynı tanımda örtüşe(bil)ecek mi?

 
İdeal kent nedir sorusunu “optimum kent”kalıbıyla eş anlamlı olarak görerek konuya yaklaşırsak eğer, pek tabi ki, “ideal bir kent olmalı diyebiliriz. Ama dikkatinizi çekmek istiyorum. İdeal bir kent “olmalı” diye değerlendirmede hatta temennide bulunuyorum. Zira bu bir temenniden ibarettir. Bu durum “evdeki hesabın çarşıya uymayacağı”gerçeği gibi bir gerçektir.
Büyüklük açısından olayı irdelersek;
İdeal kent  veya optimum kent büyüklüğü olmalı desek te, böyle bir olguyu imkansızlaştıran başkaca durum veya gerçekler bulunmaktadır. Bunları sıralayacak olursak;
1.    İlkin, kentler durağan değil devingendir. Bu devingenlik insan psikososyalitesine yerleşmiş bir olgudur. İbn-i Haldun (devletler dahil) her şeye bir ömür biçmiştir. Pek tabi ki kentlere de. Ne var ki, ben Ahmet FİDAN olarak, kentleri n büyümesini insan hücresinin büyümesi gibi değil, ağaçsı bitki hücrelerinin büyümesi gibi görmekteyim. Zira insan hücreleri belli bir aşamada dururken, ağaçların büyümesi yavaşlasa da ölene kadar sürekli devam etmektedir. İşte kentler de öyle. Kentler, doğal afetler veya savaşlar vb. başkaca nedenler ile yok olmadıkları sürece sürekli olarak büyümektedirler. Hatta bu öyle bir süreç ki, dünya kent bilimi literatüründe “ekümenopolis” diye adlandırılan bir kavram bulunmaktadır. Bu kavrama göre, bir gün dünya coğrafyasının tamamı büyük, bütünleşik bir kent haline gelecektir.
2.    İkinci olarak, dünya nüfus artış oranlarındaki kronik büyüme eğilimi. Bütün bir insanlığa her yeni katılan birey, ekonomik anlamda yeni bir konut talebi anlamına gelmektedir. Bu talep olgusu ve algısına ailelerin büyük aileden nükleer aileye doğru evrilme sürecinde olmasını da eklersek durumun gerçekçiliği biraz daha ortaya çıkmaktadır.
3.    Dünya ekonomisindeki büyüme çerçevesinde ulusal ekonomilerin de büyümesi, desantralize sanayi alanları gereksinimindeki artış, kentsel alanı büyütmekte. Bu süreç, kentlerin önceleri sadece konut talepli banliyöleşme veya saçaklanma sürecinde, mevziî imar planlarıyla destekli organize sanayi bölgelerinin oluşturulması kapsamında ara bölgelerin diğer kentsel dokularla iradî veya gayrı iradi dolması suretiyle kentsel alanlar büyümektedir.
4.    Toplumbilimsel bağlamda, son otuz yıl öncesi öğretiye göre açıklanmakta olan “kırın iticiliği kentin çekiciliği” olgusu bu gün için büyük ölçüde başkalaşmış, kentsel alanlarda istihdam olan ve emekliye ayrılan bireylerin emeklilik ya da ileri yaş dönemi yerleşim yerleri olarak yeniden kırı veya köyü tercih etmeleri nedeniyle kentler üzerindeki yoğun merkezcil büyüme yerini bölgesel hatta kırsal alanlara doğru yönelmiştir. Bu durum, Türkiye kapsamında bir trend haline gelen “büyükşehir (belediye)leşme süreci”ni de ilave edersek Bütün bunlar dün için gülümseyerek bakılmakta olan “ekümenopolis” kavramını daha da bir anlamlı kılmaktadır.
İnfrastrüktür Olarak İrdelersek;
Yukarıda bahsettiğimiz terminolojik kapsamda, yapı olarak ideal bir kent büyüklüğü ol(a)masa da, içerik olarak ideal bir kent tasarımı yapılabilir. Bu kentin içeriğinin nasıl doldurulacağı veya bu kentin yükselen değerlerinin belirlenmesine geldiğimizde şunları söyleyebiliriz.
1.    İdeal kent, fiziksel yapı olarak slikon, cam ve metal giydirmeli gökdelenlerden oluşan bir kent mi, yoksa tek veya en fazla iki katlı, bahçeli konutlardan ve alışveriş yerlerinden oluşan bir kent mi olmalı,
2.    İdeal kent, bütünleşik sistematik tarzda bütün sosyal ve ekonomik dokunun tek merkezden yönetildiği, yarı veya tam akıllı tekniklerle yönetilen bir kent mi, yoksa tamamen doğal, tam anlamıyla çoğulcu demokrasinin işlediği, yönetişimin gerçekleştiği çoğu kentsel hizmetlerin sunumunda elektronik olarak yerel halkın görüşlerinin alındığı veya katılımlarının gerçekleştiği bir yapıda mı olmalı,
3.    İdeal kent, mekan ve psikolojik yapı bağlamında tek tip evrenselleşmiş ve sistematize olmuş bir infrastrüktürü mü taşımalı, yerel kültürel kimliklerin ön plana çıktığı bir infrasütrüktürü mü taşımalı.
İşte bütün bunları tekelde sunmak ve “en iyisi budur” diyebilme imkanı bulunmamaktadır. Çünkü, bu seçeneklerin öncelenmesi veya ötelenmesi, kentsel alanın stratejik, jeostratejik klimatolojik, sosyopolitik ve ekonomik etkenlerle değişebilmektedir.
Sonuç olarak, ideal kent bence insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarına yönelik ihtiyaç ergonomisine uygun olarak yapılaşmış, örgülenmiş, çevresel ve ruhsal estetik değerlere saygılı, insanın “kalabalık” olarak görülmediği “Rabb’in halifesi sıfatınca değer veril(e)bildiği bir kent olmalıdır.

Saygı ve sevgilerimle.

Spread the love

Bir yanıt yazın